Esra Hasnalçacı yazıyor - 06/02 sabahı ben de herkes gibi 04.18 civarında evdeki seslerden sallanmalarla uyandım, he şeyin normal gibi görünmesi ile televizyonu açmam ıle ve telefonların sesleri durumun ciddiyetini gösterdi.
Normal yaşamamaya o saatlerde başlandı yaşanan normal bir şey değildi. “Asrın felaketi idi. Evet Cumhuriyetin 100. Yılına denk gelen asrın felaketiydi.
Bizler aile bireyleri olarak STK larda görev aldığımız icin hareketlenmeler o saatlerde başladı ki, valimiz enkaz bölgesine atandı belediye başkanlarımız durmadı duramazdık.
Derken 13.15 teki ikinci deprem durumun vahimliliğini bir kez daha korkutarak yaşattığı Kayseri bile evlerine giremedi. Yardımlar aktı acil planlar yaşanılan felaketle birlikte aslında risk ve tedbir önlemleri alınmalıydı.
Bizler on ilden ilk yakın olan fay hattının üzerindeki Kahramanmaraş’a akıyoruz. Kahramanmaraş - Kayseri’ye yurtlar, okullar, camiler, trafik inanılmak doldu taştı ve kaoslar yasanmaya başlandı.
Olağanüstü haller seferberlikler başlayınca ben Kayseri’de duramadım. Televizyonu açsan çaresizlik, üzüntü sosyal medyayı açsan o ondan daha kötü orayı gözlerimle yaşamak, solumak ve ehemmiyetini anlamam gerekiyordu.
Tek başına hareket edemezdi, STK lar ile işbirliği yapmam gerekiyordu.
Çocuk gelişim uzmanları ve psikologlarla birlikte önce çocuklar kadınlar aile dedim, hepimizin bun iyileşmeye ve iyileştirmeye ihtiyaçlarımız var diyerek yola koyulduk.
Görmek istediğim Kahramanmaraş’ta bir Ebrar sitesi vardı. İlk önce o mahalleye yürüdüm yürüdükçe kendımı kaybettim. Hakikaten ölüm kokusu ıle umut kokusu diyor ya Fulya Öztürk, daha fenaydı çıkana kurtulana sevinirken sevincimiz kursağımızda kalıp ailede tek sen kaldın çocuk derken, üzüntü ile darmadağın oluyordum.
Çadırkenelere ziyaretlerimizi gerçekleştirdik, giderken çocuklarımızı, analarımızı düşünerek yardım ettik. Dertleştik, dinledik, dinlettirdik.
Moral vermek için gittik ama moral alarak döndük, o kadar cesaretli o kadar merhametli o kadar sabırlı ki analarımız birbirlerine sarılmışlar.
Çocukların dalgasını o an o günlük dağıtmayı becerdim, ama bunun devamı vardı yaşanan afet vardı, kaybettikleri vardı ve gelmeyeceklerdi. Bunun yanında sarıldıkları umutları onlarla birlikteydi.
Sonrasında Kayseri olarak Elbistan şehrine 72 saatte tamamlanan çarşı kurduk. Orayı terk etmeyen ınsanları halkı ticaret yaparak yüzleri gülecekti. Çarşının bütün bölümlerini doldurarak işe başladık. Market, berber ki en büyük ihtiyaclarıydı. Çocuk, yetişkin ayrı tekstil, ayakkabı gıda aklına ne gelirse çarşı yaptık. Halkı çalıştırmak insanları is sahibi yaptık. Yüzlerinin, gözlerinin gülmesi icin “ticaret” şarttı geçici evleri olan çadırlardan geçici konteyner evlerine alımlar başladı, bu seferde çocuk gelişim ve psikologlarımız haftada üç gün dönüşümlü olarak gitmeleri devam ederken, konteynerleri bir STK mız ile mutfakları dolduralım dedik “sıcak sofralar tekrar kurulsun” diyerek başladık. Mutfak araç ve gereçlerini temin ettik, bu haftada onları götüreceğiz. İnşallah sadece ben, biz değil tüm dünya bu dayanışmayı ve seferberliği yaptığına inanıyorum zaten öyle oldu da.
Şimdi her gittiğimde şehir biraz daha temizlenmiş, tazelenmiş, biraz daha atlatmış gözükse bile bunu biliyoruz ki, yaşanılan afeti hiç kimse unutmayacak ve unutturmayacak…
Yaşayan afeti en derin etkilenen 11 Şehrime daha önce kaç kere gittiğimi hatırlayamıyorum ama yine gideceğimi, yine oranın halkından, topraklarından mutfak olsun, yöresel olsun alış verişimi yapacağımı ve yaptıracağımı biliyorum.
Ayağımız, elimizi, gözümüzü ve dualarımızı o insanların üstünden çekmeyelim, çektirmeyelim.
Her ayrılırken çocukların, ablaların, anaların yine gelin diye söylemleri inşallah dedirtmesi gibi oralar umut dolu.
11 Şehrim eskisinden daha güçlü ayağa kalkacak inanıyorum. Hani düşen daha sağlam kalkar ya her birini bir görseniz güç, kuvvet dolu, iyilik dolu, sabır dolu, metanet dolu.
Azim ve kudret sahibi insanlar gördüğünüz ve göreceğiniz bu olsun.